26 Ekim 2010 Salı

En Özgür Gün



İnsanoğlu zaman zaman bazı şeylerden etkilenmeyi istediği için etkilenir. Bazen de öyle şeyler vardır ki, herkesi etkiler. Bunu niye yazdın zaten biliyoruz diyeceksiniz belki ama öyle değil...

Hafta sonu Dışişleri Bakanlığı'nın davetiyle diğer sevgili diplomasi muhabiri arkadaşlarımla birlikte KKTC'deydim. İlk olarak onlara inanılmaz misafirperverlikleri için çok çok teşekkür etmek istiyorum.

Hazırlanan program da, mihmandarlarımız Asu ve Hasan da tek kelimeyle mükemmeldi. Öyle ki, ülkede kaldığımız 4 gün boyunca Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu'ndan Dışişleri Bakanı Hüseyin Özgürgün'e, Başbakan İrsen Küçük'ten Meclis Başkanı Hasan Bozer'e kadar çok sayıda görüşme yaptık. Kıbrıs müzakerelerinde son duruma ilişkin bilgi aldık.

Halkın 50 yıldır devam eden barış müzakerelerinden nasıl sıkıldığını öğrendik. Öyle ki, Özgürgün'ün söylediğine göre artık müzakereler halkın gündeminde çevre sorunlarının bile gerisinde kalarak 4. sıraya gerilemiş...

Bu KKTC'ye belki de 30. gidişim oldu bilemiyorum ancak bu kez her şey farklıydı. İnsanlar, siyasiler, bürokratlar herkes... Belki de ben ilk kez bu açıdan bakmaya çalıştım Kıbrıs'a...

Dışişleri Bakanıyla toplam 4 kez buluşma fırsatımız oldu. İlk iki görüşmede o kadar çok Kıbrıs sorunu konuştuk ki, son yemeklerimizde daha farklı konular üzerinde durduk.

Bunlar arasında bence en önemlisi ise Dışişleri Bakanı'nın, 9 yaşındayken yaşadığı Rum işgali günlerini anlatması oldu...

Özgürgün'ün soyadının aslında Öz ve Gürgün kelimelerinden türemediğini, Özgür ve Gün sözcüklerinden oluştuğunu ögrendik.

Rum saldırılarının ve işgalinin başladığı dönemde Lefke'de yaşayan 9 yaşındaki Özgürgün hatırladıklarını öyle güzel anlattı ki, kendi gözlerinin yanısıra bizim gözlerimiz de doldu diyebilirim...

İlk aklına gelen şey, babasının Rumlar tarafından götürüldüğü an oldu... "Babamı alıp götürdüler" derken öyle bir tuttu ki nefesini, her anını tekrar yaşadığı çok ama çok açıktı.

Sonra onları Lefke'nin meydanındaki asfalt üzerinde 24 saat aç susuz nasıl bekletildiklerini, oradan evlerine gönderilmelerine karşın yataklarının altında nasıl saklandıklarını anlattı Özgürgün...

Ve babasının birden çıkıp gelişini ve ailesinden bile sır gibi sakladığı geri dönüşünü tane tane sözcüklerle aktardı bize...

Masada olanlardan bazı bürokratları da işaret ederek, "sen de bizimle birlikteydin ama çok küçüktün o zaman hatırlıyor musun?" diye sordu...

Ama Özgürgün'ün belki de en büyük gururu duyarak anlattığı şey, soyadlarını nasıl aldıklarıydı... Kendi ağzından dinleyelim...

"Babam bir şekilde geri döndü. Ve Türk askerini beklemeye başladık. Türk askeri göründüğü gibi de, bugün bizim özgürlük günümüz, özgür günümüz. Benim de soyadım artık Saral değil, Özgür-Gün olacak dedi babam. Sonra hemen değiştirtti soyadını. Yani sanıldığı gibi soyadım öz gürgün değil, özgür günden gelmektedir."

Hiç yorum yok: